
Tınısı işitilen bir müzik gibi ritmine uyuveririz hayatın. Onu zamanla denk tutabiliriz aslında. Hem vakit nakitmiş eski bakkal defterlerinde. Ne kadar değerliymiş bizim önemsemediğimiz. Sonra aynaya bakar saçlarımızdaki akları sayar yılları düşünürüz. bir noktaya dalarız, Burası bir manzara, bir evin arka bahçesi, top oynayan çocuğun saçının dağınıklılığı, el ele tutuşan çiftin ellerine, ağlayan bir kadının yüzü olabilir. Neresi olduğunun önemi yoktur o an. Zaman trenine binmişsinizidir bile. Bu durum bazen canınızı acıtabilir bazen mutlu edebilir sizi. Buda o zamanlardan biridir aslında. Sizde uyandırdığı hissin olumluluğu geçen zamanın miktarıyla doğru orantılıdır. Anılar akar gözünüzün önünden. eski acı veren şeylere karşı bir şey hissetmediğinizi farkedersiniz. hatta yoklarsınız içinizi bulamazsınız bile. 'ZAMAN' desiniz adına. ne de güzel sarmış yaralarımı dersiniz. Burada da iyileştirici rolü başka bir şeye yükler, sorumluluklarınızdan sıyrılırsınız. O zaman diliminde verdiğiniz tüm uğraşların bir anlamı yoktur yada vermedikleriniz. Belkide günün birinde ruhunuz derinden yara aldığında zaman basmışsınızdır. Sadece zaman yetmemiştir kan kaybınıza. Ama yine de bir umut demişssiniz beklemişisinizdir. Yorulmuş, bıkmış, tükenmek üzere olmuşsunuzdur. Eeee nerede o zaman tedavi edici zaman. Birbirini takip eden ardışık sayılar dizinin bir ekrandan yansıtılmasına yüklenen anlamlar ve görülmeyen yüzlerle birlikte geçer yıllarınız. Umutlar, beklentiler, su gibi geçemn hayatlar. güzel dersler verir bize. Hunharca harcadığımız ama sonrasında bize bir türlü yetemeyn bir haftanın yedi günü. yine suç zamandadır hızlı geçiyordur. Yönetemiyoruz değil.
Ayna karşısında görmek istediklerimiz değil, var olanla yüzleşmediğimiz sürece çarpık kentleşme gibi zihnimize yerleştirdiğimiz kalıplar ruhumuzda derin izler bırakan olayların olmasını kolaylaştıracaktır. Usulca ellerinize bakın, zamanı nasıl kullanmanız gerektiğinin sırrını bulmak üzeresiniz.
