24 Mayıs 2015 Pazar

Siyahla Mavi Arasında

     İçimi boğan bir his var, sanki hiç geçmeyecek.
(https://www.youtube.com/watch?v=VYCOg-yglNM)



   Gökyüzü mavinin her türlü tonuna sahip oluşunu izlerken, anlıyorsunuz zamanın aktığını. Akıyor mu koşuyor mu bunu kavrayabiliyor musunuz? Tıpkı küçük bir çocukken annenizin hızlı koşuyorsun diyince dinlemediğiniz gibi, zamanda sizi dinlemiyor. Günler ayları, aylar yılları kovalıyor. peki kendimizde ne oluyor diye düşünebiliyor muyuz? 

      En devasa bedensel yaraların iyileştiği tıbben artık mümkünken, en iyi psikiyatrist bile ruhsal yaralarınızın sızılarını azaltabiliyor sadece, Çünkü oradan çok derin darbeler iz bırakıyor. Adeta öldürücü. Lakin ölmüyorsun. Sonra ne mi oluyor? Benim gibi,  dokununca kanıyorum başta. kırılıyorum sanki camdan ruhum varmış gibi. iyileşti sandığım şeylerin bir yıldızın parlaklığı bile ansızın hatırlatıp kanatması, ne muazzam acı anlatamam. 
    Vücudunuz bir darbe alıp yaralandığında, önlemler alırsınız. Ağır kaldıramazsınız, gülmezsiniz, koşmazsınız gibi. Fakat ruhunuz travma aldığında neyi, nerede, nasıl anımsamayı yönetemiyorsunuz. O zamanda en uzaktan geçti sandığınız acıların aniden karşınıza çıkması sizi derinden etkiliyor. Etkilemiyor baştan kanatıyor. Düşünsenize biraz ; düştünüz, diziniz çok kötü yaralandı. Birde dizinizin kontrolü sizde değil. Olmadık yerlerde ve zamanlarda yine düşebilirsiniz. Ve dizinizin artık acımadığından emin olup özgürce koştururken mutluluğa, aniden düşüp canınızın en derinden yeniden yaralanması, acıması. İşte ruhsal yaralanma ve tekrarlama da bundan ibaret. Her şey yolunda giderken aniden düşen modum beni yoruyor. yüzüm asılıyor, konuşmak istemiyorum ve adeta koşarak uzaklaşmak istiyorum. Dile dahi getirmek istemiyorum çünkü saçma. Evet bence çok saçma. O an şiddetli bir öfke yaşıyorum ama kendime. Sonra düşünüyorum, uykumun çalındığı o uzun gecelerde. Bazende o mutlu anı mahvettiğim için kızıyorum kendime. Artık ağlamıyorum, aklıma gelmiyor demek tamamen kurtulabilmek mi sanıyorsunuz? Kim bilir belkide bir girdap gibi. Yavaş yavaş çekiyor sizi içine, farkında olmadan. Taki nefesiniz kesilene kadar. 
     Yaşadığını idda ediyorsun. Bak kalbim atıyor diyorsun. Bu kadar basit mantıksama kuracak olursak;  hissetmemek, ruhunun öldüğü anlamına gelmesi gerekmez mi? Tanrımm  ne garip ikilem! Bu ne yaman çelişki. Yazarken bile sorgulamadan edemedim kendimi. 'bu belki soruyorsunuzdur hep yazarın kendiyle sorunu ne diye? '. İnanın insanları anlamak için önce kendimi anlamaya çalışıyorum. yoksa yaşayabilir miyim kendimsiz?
   Bahçede otururken kapıldığım garip hisler şu satılarda kelimelerin buluşmasına sürükledi beni. Halbuki basit bir yıldızın parlaklığını düşünüyordun, esen serin rüzgarla. Ne de güzellerdi. Ve hep oradalardı. Gözümü açıyordum oradalardı. Tüm gece yanımdalardı. Tıpkı yanımda olmasını arzuladığım ben gibi.
   Unutmayın ki, kendi içinize yapacağınız yolculukta ne vizeye, ne pasaporta ne de uçak biletine ihtiyacınız var. Tek ihtiyacınız olan şey cesaretiniz ve kendiniz.



Gizli Özne

Güzün gelmesiyle sararmıştı her yer. Üzerine giydiği ince ceket yüzünden metrobüs durağında derinden üşüdüğünü hissetti, müziğe dalmıştı k...