Bir daha öldürmeyin beni.
Kibritim ıslak
Sigaram yanmıyor
Ne olur bir ateş verin
Bu ilk aldanışım değil
Bu ilk sönüşü değil umutlarımın
Ben bu denizin son kıyısıyım.
Bir cam kırıldı uzakta
Ta uzakta, içimde bir cam kırıldı
Bütün şiirlerim anlamsız şimdi
Resimler renksiz, şarkılar ruhsuz
Hiç bir şey artık avutamaz beni
Y. Oğuzcan
Yağmur taneleri gibi dağılmış olan parçalarımı aramaya
koyuldum. Kendimi birden güneşin az yaktığı bir tepenin ardında buldum usulca.
Ağaçlar burada yeşermiyor, kuşlar ötmüyordu. Ruhumda sustu. Ben konuşmak için
kendimi getirmiştim oraya. Suskunlukla mı sınanıyordum acaba? Yaşamak pardon yaşadığımı iddia etti içimdeki
ses. Ona karşı çıktı bir diğer ses. Yaşadıklarım geçti aklımdan. Sadece
gözlerimi kapattım. Bedenim buz gibi olmaya başladı. Üzerime düşen milyonlarca
beyaz buz kristallerinin arasında. Bir köpek usulca ilişti yanıma. Baktım. Aslında
sadece sevilmek istiyor diye düşündü. Düşüncemi doğrularcasına başını bacağıma
sürttü. Elimle kafasına dokunamadım. İçimdeki o köprüden geçip ona
yaklaşamadım. Köprü kopmuştu bense düşmekten korktum. Sessizce çekti gitti
yanımda. Çok benzer bir hikâyeyi anımsattı bana. İçim acıdı. Yaram kanadı. Soğuk
bile durduramadı kanamayı. Gözlerimi kapatıp ruhumun oradan uzaklaşmasını
diledim. Dilediğim oldu.
Kendimi bir deniz kıyısında beyaz elbiseler içinde kör bir
kemancının yanında buldum. Önce onu izledim usulca. Ellerini oynatışını,
tınıları yanıma iliştirişini. Sanki her bir ses bir renk tonu gibi gökkuşağını
oluşturdu havada. İzledim ve dinledim. Hayal gücüm usulca harekete geçti. Aşk
kelimesini mütemadi bir hisle yakıştırdığım adam usulca bana yaklaşıyordu. Siyah
gür saçları, beyaz teni üzerine en sevdiğim gök mavisi gömleğini giymiş, gök
yüzünden bana süzülerek geliyordu âdete. Yavaşça elime dokundu, kalbimin
kemanla ritim tuttuğunu hissetim. Derinlerimde bir şeyler aktı. Çekimine karşı
koyamıyordum. Beni sessizce yanına iliştirdi. Tıpkı düğme gibi iliklendik o an.
Birden sessizlikle irkildim. Gözlerimi açtığımda kapkara bulutlar arasından göç
eden kuşlar, etrafı göremeden hisleriyle sezip uzaklaşan kemancı ve buz
tutmuş bedenim ile karşılaştım. İçime sıkıntı doğdu. Boğuluyorum zannettim. Bu
his çok garipti yutkunmaya çalıştım, Onu da yapamadım. Denize ait olduğumu
düşündüm ve doğru yürüdüm. Bir an yüzmeyi unutup kendimi soğuk sulara bıraktım.
Bedenim hızlıca irkildi. Derin nefes aldım. Göğüs kafesimin içinde hava ve su
yer değiştirdi. Kendimi denize, maiye ve
sonsuzluğa teslim ettim.
Gözlerimi açtığımda minik bir sahil kasabasındaydım. Ağaçların
yaprakları sararmış döküyorlardı. Sokağa çıktım yaprakları topladım. Ağaç gibi
hissettim kendimi. Hepsini aldım bir ağacın kenarına oturdum. Her birine tek
tek anılarımı anlattım. Sanki sanki benim parçam oldular. Önce çok sevdim.
Lakin birisi rüzgârla savruldu, tutamadım. Diğeri tam tutacakken ezildi, tuzla
buz oldu, birleştiremedim. Bir diğeri ise benimle kaldı, terketmedi. İçimi
müthiş bir sevinç sardı. Usulca gözlerimi kapattım.
Yeşeren ağaçlar altında açtım gözlerimi. Üzerinde salaş gri
bir elbise. Tablodaki en soluk karakteri oynuyordum galiba. Elimde beni terk
etmeyen yaprak duruyordu. Onu hissettim. Önce çok sevindim, sonrasında yaprağın
yeşermediğini farkettim. Benimleydi ama solmuştu. Yemyeşil ağaçların altında
hüzün kapladı dört bir yanımı. Sadece düşündüm. Onu düşündüm. Geçen zamanı
düşündüm. Kim olduğumu düşündüm. Nerde olduğumu düşündüm. Düş zamanlarında
dolanmanın anlamlarını düşündüm. Yağmuru düşündüm, beyaz buz kristallerini,
tenimi ısıtan güneşi düşündüm. Ruhumla eşleştirdim. Ağır geldi. Yaşamaya
çalıştım. Kaçtım. Diyardan gitmeyi yeğledim. İçimi dolduran hislerin beni
parçalamasına izin verdim. Parçalarımı her bir zaman diliminde getirdim. Benimle
gelip kopmayanlarında yeşermesini beklememeyi öğrendim. Çok şey öğrendim. Buna
ölümü ekledim. Kendimi bir tepenin ardından sonsuzluğa bıraktım.