1 Aralık 2016 Perşembe

Ehvenişer

       
İnsan, insanın zehrini alır.  
Livaneli

 
Bedenimdeki acı hızla tüm benliğimi sarıyordu.  Oturup uzaktan izledim.  Ruhumun hızla uzaklaşması beni ele verir gibiydi.  Bir sokakta önümde yürüyen bedenim ondan uzaklaşan ruhum ve nerede olduğunu bilmediğim benliğimle, yani üç kişiyle, hiç biri ben değildik aslında. Acının ötesinde, bir yıkılış, kayboluş, yok oluşun eşiğindeki soğukluğu içine çekmek.  Yağmur damlaları sırtını ıslatırken, annesinin kekik kokulu, odun ateşinde pişmiş, hafif koyu kıvamlı, mercimek çorbasıni özlediğini hissettti.  Amaa annesi orada değildi ve ev bomboştu.
Hızla merdivenleri çıktı.  Çıkarken sağ tarafta aile fotoğrafına erişti gözü.  Ne kadar dedi ne kadar da mutluymuşuz aslında.  Bedenimin arkasında onu takip ediyordum.  'Yabancı'  kitabındaki gibi içim bana yabancılaşmış, hiçsizlik hissi hakimdi.  İçeriye girerken halasıyla karşılaştı.  Günün nasıldı dedi. 'Güzel' yanıtını iliştirdi.  Saatlerce ayakta duruşunu,patronundan bir ton azar işitişini ve ayaklarının sızlayışını hiçe sayıştı aslında.  Aldırmadı.  Odasına girdi ve kapıyı kapattı.  Yaşadığı yüksek acıyı kimse ile paylaşamazdı.  Aslına bakarsanız bana bile geç söylemişti.  Bu kadının içindeki kopukluğum bir parçası olarak buradaydım.  Hala daha da buradayım.  Odanın sessizliğini, kendini yalnız sanıp, ağlamaya başladı.  Bu bir nevi, benide hiçleştirmekti aslında.  Dışarı, babasınım 'sen doğduğun yıl son 10yılın en soğuk günüydü'  tabiriyle uyuyordu aslında.  Ama o gün evlerindeki heyecan soğuğun yerini almıştı.  Şimdi ise derinlerine işliyordu.  Bir kahve yaptı.  Işığını kapattı ve düşünmeye başladı.
Buraya geleli tam 8 ay oluyordu.  Hayatında oyna herşey ne kadarda güzel gidiyordu. Güzel giden şeyleri düşündü, şeyler xedi.  Düşüncelerini düşündü.  Bana hala rastlamadı.  Düşünmeyi düşündü.  Duyguları geldi aklına onları düşündü.  Kaç tanelerdi acaba? En baskın duygusunu düşündü.  Bulamadı.  Ne bana nede ona rastlayamadı.  Nefes almak dedim varlığını kanıtlar aslında.  İçindeki sesi duymamazlıktan geldi.  Nefes alması onun yaşadığı anlamına gelmiyordu aslında.  Karanşık dehlizler denizinde boğuşurken, kurtaranının olmadığını farketti.  İlk yardım yapılamayacak oluşu, onu pekte enterese etmedi aslında.  Kılını kıpırdatmadan saatlerce oturdu.  Ben,  ısrarla acıyordum aslında.  Ben onun acıyan yerimiyim ki? Keşke yaklaşıp hızla kaldırabilsem onu  yapamadım.  Acıdan ölmek üzereyken O'nun en hiç noktasında uyuya kaldığımda akrep ile yelkovam arasında yaklaşık 35derecelik açıyı gün ışığı ile görebiliyordum.  İrkildim. Hızla kalktı, yüzünü yıkadı.  Yine en monotonlusundan bir güne başlamıştı.  İşe gitmek için taksi çağırdı, çünkü geç kalmıştı.  Bıyıkları altından konuşmaya çalışam, her daim parlak takım elbise ile minik bir lamba gibi dolaşan,  kısa boylu, tıknaz pekte iletişemeyen patronundan laf yemek istemiyordu i.  Cüzdanını açtı ve paranın yeteceğini farketti.  Buda onun son parasıydı.  Hızla binip işe gitti.. Frekansı aslında hiç tutmadığı iş yeri tayfasının konuşmalarına istamsizce katılmak zorunda olacağını farketti.  Bir çoğuna sahte bir gülücükle 'evet haklısın'  diyecek yada başını sallayarak yanlarından gidecekti.  Onların sahteliklerinde boğulmak ne dehşet verici olurdu.  Karısı ile sevişemediği için sekreterini her daim arzulayan Müdür Halil Bey'i, annesinin onu evlendirme ve nasıl evlenememesinin acı verdiğini bir kere daha dile getiren Elif'i, her gün bir kadınla oluşundan ziyade yattığı kadınları alel ade anlatıp bundan pirim yapmaya çalışan aynı zamanda matah bir adam olduğunu zanneden Halil'i, çok yakın arkadaş olduklarını idda edip aslında arkadalarındam birbirlerini kıskanan Sevgi ile Emel'i düşündü.  Bunları düşündüğü ve zihnini gereksiz şeylerle yorduğu için kendine kızdı.  Bana hala rastlanmamıştı. Yanında oturuyordum. Bu kadar gereksiz şey bile gelmişti aklına.  Beni adrta yok sayıyordu...

Gizli Özne

Güzün gelmesiyle sararmıştı her yer. Üzerine giydiği ince ceket yüzünden metrobüs durağında derinden üşüdüğünü hissetti, müziğe dalmıştı k...