13 Kasım 2014 Perşembe

Kendimi Olduğu Gibi Kabul Ediyorum

    

Bir artı bir, bir eder mi, Jeanne? 



        Doğumumuzdan itibaren annemizle başlayan ikili ilişkilerimiz, ilerleyen zamanda bu duruma ek olarak kardeş, arkadaş duygusal, iş arkadaşıyla olan ilişkilerde gelmektedir. Süreç farklı işlemeye başlamaktadır. yaşınıza eklenen her bir yıl size bir şeyler öğretmekte, büyümemize destek olmaktadır. Hayatımıza birilerini alıp çıkartmaktayız. Her seferine eskisi gibi olan 'kendimize' hasret ve özlem sözcüklerini dile getirmekteyiz. Gidenlerin ve gelenlerin ardından hep aynı laf dolanmaktadır dillerde 'eskisi gibi değilim'. 
     İnsanlar var olan durumu yaşamak yerine eskiye özenmesi sizce de bir mantık hatası değil midir? Eskiden 'şöyleydim, böyleydim, iyileşiyorum eskisi gibi olmaya çalışıyorum' sözleri hala eskiye var olan takılmaları ifade etmektedir bence. İnsan kendini olduğu gibi kabul edip var olanı yaşamayı neden istemez ki? Yaşımız hızla ilerlerken ruhsal durumumuzun geride olması bize mutluluk katmaktadır aslında. Bu açıdan bakınca sizce de mantıklı değil midir? Geçmişe takılı kalırsak 'şimdi ve burada' biz olamazsak, kendimiz olmayı nasıl başaracağız? Var olana ayak uydurmak demiyorum ama, kendiliğini koruyarak şimdiyi yaşamayı kastediyorum.
    Hayatımıza giren ve çıkan insanlara bağlanan mutluluklar, umutlar ve sevgiler sizce ne kadar sağlıklıdır? Onlarsız olmamak bir aşk değil, mutual bir ilişkiden öteye geçmemektedir. Var olana duyulan bağlılık hissi, var olan gittikten sonra bizi bir bağımlı gibi yoksunluğa sokmaktadır. Sonra bağlanan o mutluluğu özlemeye başlarız. Kendimize acı çektirmekten hoşlanıyoruz sanırsam.
    Çevremizde olup bitene ayak uyduralım, herkese her şeye yetme çalışalım, toplumun kabul ettiği saygı gördüğü biri olalım derken, tanımayı ve ilgilenmeyi ihmal ettiğimiz 'kendimiz' ! Kendimizi tanımakla başlamalıyız aslında. Kendilik kavramını oturtup ne olduğumuzu bilebilirsek, bir şeylere ihtiyacımız azalacaktır, inanıyorum. Kendimizi tanımak akabinde var olanı yaşamaya başlarız. Geçmişe hasret, pişmanlık ve sevgi gibi hisler yerine, yaşanılandan ders çıkartıp iyi adımlar atabilir.
kendimizi tanımak, kendimizi hatalarımızla yüzleşme, var olan durumu kaldırmaya çalışma gücü ve kendimizi olduğu gibi kabul etmeyi gerektiren bir süreçtir aslında.
    Şimdi aynanın karşısına geçin ve 'içinizdeki kendinize' diyin ki, 'seni olduğun gibi kabul ediyorum ve iyiki varsın! '


3 Kasım 2014 Pazartesi

Bardağı Taşıran Son Damlanın Suçu Yok

 

       Anlaşılma olayını bu kadar iyi becerebiliyorsak, sevgi kelimesini neden icat ettik acaba?


    Yaşanılan süreçlerden ne kadar etkileniyoruz? Yaşanılan durumları ne kadar etkiliyoruz ? Ruhsal süreçlerimiz ne kadar iyi, kendimizin ne kadar farkındayız? Bu soruların yanıtlarını düşünüyorum bu aralar. Devinimlerim artıyor galiba. Direnme, çözümleme mekanizmaları devreye giriyor. Ama bir yer geliyor ki, en ufacık bir şey tahammül sınırımızı aşabiliyor. Bardağı taşıran son damla diyoruz, ama bardak dolana kadar sesimizi çıkartmıyoruz. Şimdi burada sorumlu kim? Neden sustuk. Sustuklarımızı yuttuk. Hazmetmeye çalıştık, Çözmek için derin uğraşlar verdik. Kimimiz gitmeyi, kimimiz susmayı, kimimiz çok konuşmayı, kimimiz intiharı çözüm olarak gördü. Denedi, tavsiye aldı, tavsiye etti. Kimimiz çözdü, kimimiz çözemedi Çözülemeyen süreçleri ben banka faizlerine benzetiyorum. Giderek artan. bir zaman sonra dev gibi olmuşlar. Arkamıza dönüp bakamadığımız gibi yürümeye cesarette edemiyoruz. Bazen herşeye cesaretiniz olduğuna inandığınız anda cesareti kaybedersiniz. Ama bu kitap kalem kaybetme gibi değildir. Bir bakmışsınız ki içinizdeki sorunları anlatmak için bile en yakınlarınızdan bir ışık, cesaret yüklemesi bekler olmuşsunuz. Anlaşılamayacağınıza o kadar inanmışsınız ki, bardağın doluşunu sessizce izlemeye başlamışsınız. Bir bakmışsınız ki  duygu değişiklikleri, git geller, tutarsız tavırlarla hayatınız çekilmez bir hal alıvermiş. Aslında beklediğiniz şey, bir şeyleri  anlatmak için, 'nasılsın, senin neyin var, seni bu hale ne getirdi?' diye bir kaç soru cümleciğidir. O soru cümleleri hiç gelmez. siz sırtınızda artan problemlerle yaşamaya çalışırsınız. Uyku düzeniniz alt üst olur. İştahınız kapanır, iştahını açılır, diyorum ya dengesiz tavırlar, yaşamınızı taciz etmeye devam etmektedir. Aslında istenilen biraz hoşgörü ve anlayış değil midir? Burada bağımlı kişilerden bahsetmiyorum, Bir nesne yada kişi açlığı da değil. Anlaşılmak isteme. Çünkü her insan değerlidir. bunu hissetmek ister,paylaşımcı özelliği de mevcuttur. Hayatında giden iyi yada kötü şeyleri paylaşarak çözümleme yolunda hız kateder. 
  Unutulmaması gereken bir nokta vardır ki, ne olursa olsun ne yaşarsak yaşayalım, biz kaldırabiliyorsak, karşı tarafta kaldırır. Siz değerlisiniz, siz önemlisiniz. insan olarak en fazla atladığımız ve fedakarlık yapayım derken kendimizi hunharca feda ettiğimiz süreçlerde bunu hatırlamamızın gerektiğiniz düşünmekteyim.

Gizli Özne

Güzün gelmesiyle sararmıştı her yer. Üzerine giydiği ince ceket yüzünden metrobüs durağında derinden üşüdüğünü hissetti, müziğe dalmıştı k...